27 Şubat 2016 Cumartesi

KARA GÜNLERDE DE OLSUN ŞARKILAR


“Kara günlerde yine de olacak mı şarkılar? 
Evet, yine şarkılar olacak. Kara günler hakkında…”             Brecht

      “Etek sarı sen etekten sarısan / Kurban olam Beydağı’nın karısan” kafamın içinde birden çalmaya başladı. Tam da yoğun bakıma inen karanlık merdivenlerden, koşar adım aksayarak inerken. Tam da nöbetçi hastane görevlisinin karşısına oturmuş, gözlerimi kapatmışken, telefon çaldı. Ne acı acı, ne neşeli; bildiğin telefon sesi. “Tamam, söyleyeyim, buradalar” dedi. Gözlerime kaçamak bakarak, “Sizi yoğun bakımdan çağırıyorlar” dedi. Ağrıyan ayağıma, telefon sesiyle çoktan çizmemi geçirmiş, ayağa kalkmıştım zaten. Duvardaki saat 2’ye çeyrek vardı. Filmde bu şarkı sonlanmadan ölüyordu değil mi “Gönül Yarası” olan esas kız?
    İşte öyle; merdivenden -2’ye inerken, kafamda çalan son şarkı, etek sarı oldu, sonra içimdeki müzik sustu.
     Yoğun bakımın kapısına gelince, zile bastım ve bir süre sonra kapı açıldı, doktorla göz göze geldik. Hiç bir şey söylemedi ya da gerek görmedi. “Kaybettik, değil mi?” dedim. Yorgun gülümseyerek, kafasını eğdi ve ellerini yana açtı; “Oturun lütfen, sakin olun”. 

“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum…”            Cemal Süraya

       Sonrası uykusuz geçen bir on gün. Anlatmaya gerek yok, hemen herkes bir gün babasız kalıyor, bu yeri doldurulamaz boşluğun yarattığı acıyı hissediyor. Dramatize etmeye gerek yok ama sadece bunu yaşayanlar karşılaştığında, bakışlarda acılar şiir kafiyesi gibi birbirini tamamlıyor. Gerisi düz bir yazı gibi düz bir taziye. 
     Daha da sonrası yalnız, bekâr evine dönüş. Günler sonrası ilk dalınan derin uykuda sitemkâr babayı görüp, ağlayarak uyanış. Bu yaşta bile babasız kalmak, kendi ayaklarının üzerinde, uçurum kenarında sahipsiz kalmak gibi… 
     Kara günlerde de şarkılar olacak, ne iddialı bir lafmış arkadaş. Sustu işte kafamın içindeki şarkı, içimdeki müzik. Nasıl bir ıssızlık, nasıl bir sessizlik, nasıl bir korku; küçük bir çocuk kaybolmuş gibi pazar yerinde.
       Nerdeyse bir ay sonra, “Have you ever really loved a woman?” şarkısıyla uyandım. Sağ olsun komşularım muhtemelen, Bryan Adams sevmediğine göre sanırım yine kafamın içinde. Ve sanırım tüm sevilmelerin ve sevilmemelerin tek adamda birleştiği iki yıllık hastane koşturmacası ve bir aylık yası bitirmek için iyi bir final şarkısı değil.
      Şimdi niye mi yazıyorum? Çünkü sevgili mutfağımın köşesindeki küçük ahşap radyomda Duman’dan “Neredesin Sen?” çalıyor. 

“Şu garip halimden bilen, işveli nazlım,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen? 
Tatlı dillim güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm, 
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?”                       Neşet Ertaş







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder