Nasıl oldu da böyle bir akıl tutulmasının yaşandığı, böylesine umut yiyen bir karanlık dönem bizim kısa yaşamımıza denk geldi bilemiyorum. Muhakkak ki dünyanın yedi milyarlık tarihinin yanında bizim kişisel tarihimizin bir önemi yok. Ama ne yapalım ki bizim ömrümüz de 60 - 70 yıl ve muhtemelen de bu koca dünyanın yaşam seyrinde ya ergenliğine denk geldik ya da regl sancısına. Düşünüyorum, düşünüyorum bu global çılgınlığa, devrimizin farklı coğrafyalarındaki yöneticilerinin hepsinin birden yine bu derece global (!) olmasına başka bir açıklama bulamıyorum.
Hergün yeni bir "yok artık" haberiyle karşılaşıyoruz ve ertesi gün hatırlamakta bile güçlük çekiyoruz, yeni bir gündem maddesiyle uğraşmaktan. Ve bir süre sonra hiç birşeye şaşırmamaya, tepki vermemeye başlıyoruz. Ne öldürülen bir kadına, ne suların içinde kaybolan bir mülteci çocuğa, ne de idarecilerin yeni bir yolsuzluk haberine ya da ırkçı ve egoloman bir söylemine..
Biz bir grup düşünmekte ve aydınlığa inanmakta ısrar eden insan topluluğu ise bir çıkar yol bulma konusunda umudumuzu günden güne kaybediyoruz. Ya Zweig gibi insanlığın bu acısına dayanamayıp, kendi macaramızı sonlandıracağız; ya da Hemingway gibi çocukça bir hayalin peşinde kendi maceramızı yaratacağız.
Biz yine acı çekeceğiz, yine ağlayacağız belki ama yine güleceğiz, yine okuyacağız, yine müziğimizle dans edeceğiz. Fakat dünyanın bu dayanılmaz ve sebebi bilinmez migren ağrısı geçtiğinde, tarih yine faşistleri faşist, hırsızları hırsız diye yazacak. Tıpkı Barış İnce'nin dediği gibi..
Gelecek nesiller de yine bu ince, bu güzel adamları aşkla anacak, bir de binip gittikleri o güzel atları güzel türkülerle yaşatacak..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder