31 Ocak 2017 Salı

UYUMAN LAZIM!

      "Uyuman lâzım bugün!" dedi. "Biliyorum da yine aynı kâbusu görürsem?" dedim. "Off, biliyorsun ki hep aynı kâbusu görmüyorsun; bir üst versiyonunu görüyorsun! Hem, konsantre senin kâbusların. Dün gördün daha. Bir hafta uyumazsın şimdi, bir kaç saatlik uykuyla işe gidersin. Oysa ki haftaya göreceksin tekrar. Yani bugün korkmadan uyu. Kâbus yok bugün!" dedi.
      Ne kadar akıllı bir iç sessin sen öyle, gel bi' makas alayım diyecektim, sustum. Gece gece geyiğe vuracak, yine ben sızana kadar sabah olacaktı. Ama benden akıllıydı, kesin! Keşke hep onu dinleyebilseydim...
      "Uyumam lazım!" dedim tekrar. "Hop, kime diyorum!" dedim hatta. Bi' ara reklam girdi. Reklamı atlamak için 4 sn bekledim. Beni utanmadan 4 sn bekleten bu markayı da kara listeye aldım. Tam ağlamak üzere moda girmişim, en damar şarkıyı tıklamışım, zamanı mı şimdi bulaşıklarımın pırıl pırıl olmasının. Derdim o değil ki bebeğim! 4 sn sonra şarkı başladı. Ben, bilmem kaç şarkı sonra, tekrar reklam girince farkına vardım ve susturdum iç sesimi. Uyumam lâzım artık! "Uyumadan da idare ediyorsun sanki.." Evet, enteresan, gündüz işte de uykum gelmiyor, cin gibiyim maaşallah! "Ama bu normal değil tatlım, uyuman lâzım, değil mi?" 
      Evde sonu -ol ile biten tek organik bileşik kolonya kalınca uyudum. Sızdım mı yoksa? Sonuçta gözlerim kapandı yani uyudum say!
      Sonra Sunay Akın'ı çağırdım. O, herkese her şeyin doğrusunu anlatabilir. Geldi, tane tane konuştu; babama, öldüğünü izah etti. O, herkesi ikna edebilir. Ama sustu sonra o da... Biz babamın mevlidinde, herkes toplanmış, dizlerinin üstüne oturmuş vaziyette - Sunay Abi de dâhil- babamın abdest alıp gelmesini bekledik. O kadar gerçekti ki; uyandığımı fark edince biraz daha bekledim. Ama gelmedi, sonra kalabalık dağıldı. Sunay Abi de gitti, o da anlatamadı işte!
      Biriniz babama anlatsın artık öldüğünü. Ya da o birilerine anlatsın, henüz ölmemesi gerektiğini. Ben yapamadım çünkü... Bir tas su dökemedim mesela, öpmekten; bir avuç toprak atamadım, ağlamaktan... Ben onu gömemedim, o da ikna olmuyor işte öldüğüne! Çıkıp geliyor bazen, uzanıyor öyle, "Yakın beni." diyor. Sonra kızıyor bana, "Ateş böyle mi yakılır, ben size böyle mi öğrettim, körükle biraz!" diyor. Sağ elinin dışını, sol elinin içine kaydırır gibi vurarak; "Ayaklarımın közünü dağıtsana şöyle güzelce, annem!" diyor. Duman gözlerimi yakıyor; o hafifçe yerinden doğrularak, bana göz kırpıp, burnumdan makas alıyor; dizlerine kadar kor ateş közleriyle.
      Sonra yine uyanıyorum, gözlerim dumandan yanmış -belki is kaçmış- akıyor... 



  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder